Anamurium adı;
Yunanca Ανεμούριον = Anemourion (yel değirmeni) sözcüğünden türemiş, "'rüzgarlı burun''' anlamına gelmektedir.
Antik Anemurium kenti, Anamur burnuna çok yakın ve
sürekli rüzgar alan bir noktada kurulmuştur.
( kaynak: http://www.anamur.gen.tr/dogal/ )
Anemurium kentinin kalıntıları Nagidos'un yaklaşık 30 km. batısında, Anadolu’nun güneyindeki en uç noktasında bulunan Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarında yer alır. Kentin ne zaman kurulduğu hakkında herhangi bir bilgimiz olmadığı gibi Roma imparatorluk çağı öncesine giden kalıntılara da bugüne kadar henüz rastlanmamıştır. Kentin adı sadece bir liman listesinde geçtiği için onun İ.Ö. 4. yüzyılda var olduğunu söyleyebiliyoruz. Anemurium adının "rüzgarlı yer" anlamında kullanıldığı da antik kaynaklarca ifade edilir. İ.S. 1. yüzyılda kentin çevresine ilk surlar yapıldığı, bir süre Kommageneli Antiochos'un (İ.S.38-72) yönetimine bırakıldığı bize ulaşan tarihi bilgiler arasındadır. Kıbrıs'a yakın olması yüzünden özellikle Romalılar zamanında bir ara istasyon konumunda olan Anemurium, aynı zamanda kara yoluyla, Toroslardaki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis ile bağlantılıydı. Böylece, bu bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Anemurium İ.S. 260'da Sasaniler tarafından ele geçirilir. İ.S. 4. ve 5. yüzyıllarda Toroslardan gelen korsanlar kenti sık sık tahrip ederler. İ.S. 650 yılında Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten soma terk edilir. 12 ve 13 yüzyıllarda Selçuklular ve Karamanoğulları hakimiyetine giren kent böylece Türk egemenliğine geçer.
Anemurium 19. yüzyılda İngiliz Francis Beaufort'un Akdeniz'de yaptığı Keşifler sonucunda batı dünyasına tanıtılmıştır. 1960 yılında Toronto Üniversitesinden Elisabeth Alfoldi Rosenbaum tarafından kazılar başlatılmıştır. Daha sonra Kanada'lı Prof. James Russel tarafından kazılar ve diğer bilimsel çalışmalar sürdürülmüş 2000 yılında kazılara son verilmiştir.
Anemurium kenti yukarı ve aşağı kent olmak üzere iki bölümdür. En göz alıcı yapıları surlar, 3 hamam, 60 m. genişliğinde tamamlanamamış tiyatro, 900 kişilik oturma yeri bulunan odeon (konser salonu), paleastra aşağı kenttedir. Liman caddesinin her iki yanındaki kaldırımların belirli bölümlerinde yer yer zemin mozaikleri bulunmuş olup, bunların bir kısmı müzede sergilenmektedir.
Anamur Müzesinde sergilenen mozaikler içerisinde; barışçı kral Isaah adına düzenlenmiş mozaikte, palmiyenin iki yanında yer alan leopar ve oğlak betimlemesi nekropol kilisesi tabanında bulunmuştur.
Kentin surları dışında kalan mezarlığı, Anadolu'nun en iyi korunmuş nekropol alanını oluşturur. Bunların sayısı 350-400 civarındadır. Tonozlu mezarların tek ve iki katlı örneklerinin bir kısmının duvarlarında freskler ve mozaikler bulunmaktadır. Genel olarak mezarlarda lahit odası, ziyaret mekanı ve diğer eklenti mekanları yer alır. Beşik tonozlu en eski mezarların temelleri büyük kireç taşlarından inşa edilmiştir. Nekropol'de görülen ikinci mezar tipinde geleneksel plana eklenti mekanlar oluşturulmuştur. Üçüncü mezar tipi ise bir bahçe içerisinde eski tip mezarlara yeni bir ünite olarak eklenmiş yapılardan Anemurium Nekropol meydana gelir. Bunların dışında edikula formunda, dört cephesi kemerli ve kesik koni biçiminde mezar tipleri de yer alır.
Kentin içme suyunu sağlayan su kemerleri (akuaduct) dışında, Erken Hıristiyanlık dönemine ait birkaç kilise kalıntısı da saptanmıştır.
Müzede sergilenen Anemurium buluntularının en ilginç grubunu pişmiş toprak insan yüzlü yağ kandilleri oluşturur. Bunun dışında süs eşyalarından oluşan bronz ve kemikten yapılmış bazı mezar armağanları, Roma çağına ait olan tunçtan yapılmış tanrıça Athena biçimli bir kantar ağırlığı, Bizans çağına ait halk sanatını yansıtan çeşitli malzemelerden yapılmış objeler diğer önemli buluntular arasında yer alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder